Sen karşı mahalleden ben bu mahalleden… Sen şucu, ben bucu derken bölünmüşüz! Bölünerek de hem ülkeye hem de kendimize ne kadar zarar verdiğimizin çok geç farkına vardık. Bu yüzden de bir sosyal veya siyasal kesim sırası ile saldırıya uğradığında, karşılaştığı haksızlık ve hukuksuzluklarla baş edememenin çaresizliğini yaşadı. KHK Platformlarının her kesimden insanı(sağ, sol, sosyalist, muhafazakâr, sol laik, sol özgürlükçü) birçok kesimi, ayrım yapmaksızın,ortak bir hak arama yolunda buluşturmasıyla; Türkiye için daha önce görülmemiş, gerçek manada “İnsan Hakları Hareketi” olarak önemli kazanımlar sağladığına inanıyorum.

Mağdura, “Sen necisin?” diye kimliğini sormadan yardım edecek, sahip çıkacak olan,bu harekettir!Çünkü KHK’lılar 21. Yüzyılda, Orta Çağdaki engizisyon zihniyetinin hışmına uğramış, KHK’larla damgalanıp devletten, toplumdan ve de sosyal hayattan dışlanmış bir kesim olarak ancak KHK’lılar Platformları ile varlık mücadelesi verebilme yoluna girebilmişlerdir.

Elbette;

“KHK’lar gidecek  ve bitecek, biz kalacağız! Hep birlikte kazanacağız!”

Mütedeyyin kesim itaat kültürü ile yetiştirilmiş olduğundan, onlar için “Devlet; babadır, anadır, kutsaldır ne yapıyorsa doğrudur, vardır bir bildiği, bir hikmeti vardır! Döver de sever de…Büyükler döverse vardır bir bildikleri! Anne de baba da döver.Onların, sevdiklerinin de dövdüklerinin de mutlaka, vardır bir hikmeti.Devlet de boş yere dövmez, vatandaşının kötülüğüne olacak bir şey yapmaz!” diye düşünür, kafaları bu şekilde, bu modda çalışır, o yüzden “büyüklere de devlete de itiraz edilmez!” diye yetiştirildiler, bu kültürden geldikleri için itiraz etmeyi de birlik olmayı da bilmiyorlar!

  Ancak bu kadar dövüldükten, devleti tarafından tuzağa düşürüldükten,yüzlerce hakları haksızca,hukuksuzca gasp edildikten sonra baktılar ki;devletin veya devleti yönetenlerin hukuka dönmeye pek niyetleri yok, yakında hukuka dönüleceği de ufukta gözükmüyor,  3 yıl sonra  “itiraza, haksızlıkları duymayanlara duyurmak gerektiğini düşünmeye” başladılar.Ama nasıl yapacaklarını bilmiyorlardı! Zihin altlarına şu kodlanmış durumda: “Zulüm de görsen; devlete, devlet büyüklerine isyan etmemelisin!”.Zulümleri yaşamayanların“isyan etmeyeceksin, susacaksın!” demeleri çok kolay, yaşamadıkları için, hakları gasp edilip açlığa mahkûm edilmemiş olanlar için çok kolay söylemler… Bunu bir de bunca mağduriyetleri yaşayanlara sormak gerekir.Susmak,sessizce ölümü beklemek, kolay mıdır?

İsyan etmek, kötü bir şey olsaydı; Hz. Musa Firavuna itiraz etmezdi! Firavun’un penceresinden bakarsanız Hz. Musa da bir haindi.O bir bozguncu idi, bir eşkıya idi.Olaylara Firavun’un gözlüğü ile bakıldığında, Musa,bir başkaldıran, bir kafirdi! Demek ki, inanç açısından da, yanlışlıklara itiraz etmek; kâfirlik, eşkıyalık veya hainlik değilmiş! Yanlışlıkları, haksızlıklara sabretmeyi dindarlık(mış!)  gibi görmek de dindarlık değilmiş…

Aslında yanlış olan, hiçbir şey yapmadan beklemektir ve Allah’a isyan olan tam da budur! Neden, Allah’a isyandır? Çünkü bunca haksızlıkları görüp, bilerek, isteyerek sesini çıkarmamak; suskun, sessiz, korkak davranmak dilsiz şeytanlık anlamına gelir.İşlenen hukuksuzluklara dolayısıyla suçlara rıza göstererek, gizli ortak olmak anlamına geldiği için Allah’a isyan edilmiş olunur!

Zalim Firavuna karşı, Musa Aleyhisselamı yalnız bırakanları,Allah (CC.) çöllerde 40 yıl perperişan bir şekilde, serseriler gibi dolaştırıp, ölüme mahkûm etmiştir. Yıllarca oradan çıkamamış, heder olmuş, bir nevi ölüme mahkûm edilmişlerdir!

 Kaderci geçinenler! Sizler Müslüman geçiniyorsunuz;fakat Müslümanlığı bilmiyorsunuz. İnançlı geçiniyor, inançlı gözüküyor;fakat hakikatte Allah’a inanmıyorsunuz!Aynen şunun gibi: “Allah var deyip de yokmuş gibi yaşadığınız gibi… Eğer inançlı olsaydınız, eğer gerçek Müslüman olsaydınız günümüzün modern Musalarının, Harunlarının, İsalarının… yanında olurdunuz!  Binbir çeşit zulüm görmüşlerin, zulmedilenlerin, mazlumların,İbrahimlerin, yanında olurdunuz!

Sizler, mazlumların ve de haksızlıklara karşı savaşanların yanlarında olmadığınız için, tüm haksızlıklara, suskun bir şekilde seyirci kaldığınız için, “Dilsiz Şeytan” kesildiğiniz için; Nemrud’un taifesinden, Firavununların taifesinden, yani zulmedenlerin taifesinden sayılırsınız.

21. yüzyılda da Musalara, Harunlara, İsalara, İbrahimlere sahip çıkmak cesaret ister. Hitler Almanya’sının damgalayıp dışladığı, ölüme mahkûm ettiği Yahudilere sahip çıkmanın cesaret istediği gibi.Firavunların dışladığı, damgaladığı Musalara, Harunlara sahip çıkmak ne kadar cesaret istiyorsa, 21. Yüzyıl’da mazlum durumuna düşmüş insanlara sahip çıkmak da cesaret ister! Bu cesareti gösterenlere destek çıkmak gerek! Yoksa tüm yaşananlar yıllarca ağırlaşarak devam edecek…